Kayıtlar

Kendini Beğenmiş

Nereden öğrendim ben kendini övmenin “ayıp” olduğunu? Şimdi fark ediyorum da bunu ben öğrenmedim, yani ben öğrendim de bana yöneltilen bir öğreti değil bu. Birçok başka konuda olduğu gibi, bu konuda da babama verilen mesajları alıp içselleştirmişim. Annemin, ablamın ya da başkalarının babamla ilgili yaptığı yorumlardan öğrendim şimdi bildiğim eğriyi doğruyu… mesela babam Amerika’ya yaptığı seyahatleri anlatmamalıydı, Almanya’daki deneyimleri paylaşmamalıydı. Yine ukalalığa başlamıştı. Yine hava atıyordu. Karşısındaki ne düşünür önemsemiyordu. Ezilir mi, üzülür mü, umurunda değildi. Yine bencildi işte! Burnu büyüktü!  Oysa öyle miydi gerçekten? Çarşamba’da bir berber çırağı olarak başladığı hayatını nerelerden nerelere getirmişti… Gurur duyuyordu başardıklarından. Okumamıştı, eğitim almamıştı ama kendini yetiştirmiş, ikinci sınıf insan muamelesi görmesi “normal” olan bir memlekette on beş sene deli gibi çalışmış, başı dik, gururlu, neredeyse tam bir “Avrupalı” olarak dönmeyi başarmı...

Beyaz Papatyalar

Resim
Üniversite ikinci sınıftayım. Üyesi olduğum tiyatro kulübü, Lorca’nın “Kız Kurusu Gül Hanım” adlı oyununu sahnelemek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Oyun metni bir Can Yücel çevirisi. Reji, oyunda geçen şiiri Can Yücel’in ağzından oyunun finalinde kullanacak. Seslendirmeyi kayıt etmek üzere ben ve Atilla arkadaşım gönüllüyüz. Can Yücel aranıp randevu alınıyor. Saat 13.00’te Kuzguncuktaki sahil kahvesinde buluşmak üzere sözleşiyoruz. İngiliz Edebiyatı’nın çömezlerinden ben, heyecandan ölmek üzereyim. Çevirinin, şiirin bu denli başarılı üstadıyla tanışmak…             Atilla ile buluşup Kuzguncuk’a gitmek üzere otobüse biniyoruz. Kararlaştırılan kahveye buluşma saatinden on beş dakika önce varıyoruz. İçeriye heyecanla göz atıyoruz. Can Baba yok. Oturup bir iki çay içip heyecanımızı yatıştırmaya çalışıyoruz. Saatlerin ikiyi göstermesine rağmen Can Baba ufukta görünmüyor. Kahveciye sorunca “Evini arayın, o sizi ço...

İlk Maç

Yüzyıldır yazmayan ben kalktım yazmaya karar verdim, uzun uzun neden burada klavyeyle yazamadığımı anlattıktan sonra beni bugün yazmaya iten şeyi de bir güzel anlattım uzun uzun. Yazımı kaydetmeye çalışırken kaybettim. Sizlere ömür. Aynı duygular, aynı sözcükler, aynı İlhami ağabey gelir mi şimdi bana aynı yazayım? Ağlamak kaldı bir tek. İşte bu yüzden yazı kağıtla kalemle olur, klavyeyle değil. İlk geceden kaybettin maçı. Kalem-kağıt: 5 bilgisayar:0 :( 1 Mayıs 2010

Bazen, Biraz, Belki...

Bazen, Kilometrelerce uzağa kaçasım geliyor senden, Baska bir umudum olmasın için, Tutmayayım da uç için, Özgür ol, Özgür olayım, Özgür olalım için... Elimi esirgeyeyim, Omzumu bile hatta, Ve hatta gülüşlerimi, Ve hatta tenimi, dudaklarımı Kaçırasım geliyor senden... Kaçasım, kaçırasım, kopasım... Bir olasın için... Sen olasın için... Bazen, Bir, bizdik ya hani diyorum, Eter koklatıp bayıltmak geliyor seni içimden. Eski Türk filmlerinden kalma bir sahneyle, Bayıltıp kaçırasım, Bir dağ evine kaldırasım Günlerce ırzına geçesim geliyor, Kalbinin, bedeninin, aklinin ırzına... Defalarca Bir daha, Yeniden... Hem sana göstereyim için içinin, İçimin, İçimizin güzelliğini Hem de Aşkın, sevginin Gerçek gülüşlerin gücünü. Doyasıya sevelim için... Seviselim için... Birliğimizi kutlayalım için... Birbirimizi içelim için... Biraz, Seni sevmek elini ateşe uzatmak gibi biraz, Hani elini bir böcek sokar, tatlı tatlı kaşınır,...